“Çikolatanın kesin mutlulukla bir ilgisi var!”
Peki çikolatanın gerçekten mutlulukla bir ilgisi mi var yoksa şeker bağımlılığından mı bahsediyoruz?
Şeker bağımlılığı günümüzde anlık bir tatlı isteğinden ziyade artık bir sağlık problemi haline geldi. Yüksek şeker içeren gıdaların tüketiminin fiziksel sağlık problemlerine ek olarak zihinsel ve duygusal problemlere de yol açtığı artık bilinen bir gerçek.
Glikoz, vücudumuzun enerji ve yaşamsal fonksiyonları için gerekli ana yakıtlardan biridir. Şeker pancarı veya şeker kamışından rafinasyon ve kristalizasyon işlemleri sonrası elde edilen saf bir karbonhidrattır. İnsanoğlunun basit şeker ile tanışması yaklaşık 600 yıl önceye, saf şekerin şeker pancarından üretilmesi ise 200 yıl önceye dayanır. Yağ, sebze ve protein ile beslenmeye programlı DNA’mız saf şeker ile beslenmeye uygun değildir.
Vücudumuz yaşamsal fonksiyonları için gerekli olan şekeri karaciğer aracılığıyla şeker dışı besinlerden sağlamaya programlanmıştır. Bünyemiz alınan besinlerin glikoza dönüştürülmesi ve o şekilde kullanılmasına uyumludur. Oysaki günümüzde ana besin kaynağı olarak karbonhidrat ve saf şeker kullanımı ön plana çıkmıştır.
Saf şekerin sindirimi, sindirimi midede başlayan ve insülini yavaş yükselten protein ve yağların aksine ağızda başlar ve çok hızlı olarak insülini yükseltir. İnsülin aniden yükselince kan şekeri düşer, kan şekerinin ani düşmesiyle karaciğer depo şekerini kullanmaya başlar, yağ metabolizması tetiklenir, şeker sentezleme yoluna girer, beyin ve önemli organların şeker kullanımı azalır. Yorgunluk, hafıza problemleri, konsantrasyon bozukluğu, depresyon gibi birçok bulgu ortaya çıkmaya başlar.
Rafine şeker işlenme süresince zararlı kimyasalları da yapısına ekler, doğal olmayan endüstriyel katkı maddeleri ile harmanlanır. Rafine şeker doğal olmaması nedeniyle vücutta işlenebilmek için yapısında olmayan, organizmanın kendi minerallerini kullanır; en çok da işlenme sürecinde kalsiyum kullanır ki bu da vücudumuzdaki Kalsiyum-Fosfor dengesini bozarak kemik erimesinden, diş hastalıklarına kadar geniş yelpazede hastalık grubu için risk faktörü oluşturur.
İnsülin direncinden bazı kanserlerin oluşmasına kadar çok sayıda hastalığa neden olan, vücut oksidasyon sistemini tetikleyen, vücudumuzu yavaş yavaş paslandıran basit şekeri zehir olarak tanımlayabiliriz. Kliniğimizde şeker bağımlılığı ve yoğun tüketme isteğine yönelik terapi sistematiği kişiye özel oluşturulmakta, tedavi protokolüne eklenmektedir.
Şeker Bağımlılığı Nedir?
Bağımlılık, herhangi bir ürünü, nesneyi, duyguyu veya hissettirdiklerini kontrol edilemeyecek şekilde arzulama ve isteme halidir. Tekrarlayan bir davranış paterni oluşturan bağımlılık; ilgili nesnenin arzulanması, elde edilmesi ve akabinde ortaya çıkan psikolojik zorluklar olarak kendini gösterir.
Beynimizdeki ödül ve haz mekanizmalarıyla ilişkili olduğu düşünülen şeker bağımlılığı, şeker veya şekerli yiyecekler tüketme arzusunun kontrol edilemeyen, aşırı ve tekrarlayan bir biçimde ortaya çıkması durumudur.
Yüksek oranda şeker veya şekerli gıdaların tüketimi sonrası beyindeki dopamin ve seratonin seviyeleri geçici olarak artar ve kişi kendini mutlu ve tatmin olmuş hisseder.
Hissedilen bu mutluluk ve tatmin aynı hareketin yeniden tekrarlanmasına neden olur. Böylece kişiler adeta içinden çıkılmaz bir kısır döngüye girerler. Bu süreçte tüketilen her tür şekerli gıda vücudun sistemlerini biraz daha bozar ve günün sonunda birçok hastalık kendini göstermeye başlar. Şeker bağımlılığı sadece fiziksel hastalıklara değil psikolojik hastalıklara da davetiye çıkaran bir durumdur. Aşırı şeker tüketiminin akabinde ortaya çıkan aşırı kilo artışı ve obezite zamanla kişilerde birçok sağlık problemine yol açmakta.
Şeker bağımlılığı, tedavi edilebilir bir durumdur. Tedavi genellikle sağlıklı bir diyet benimsemek, şeker tüketimini azaltmak, stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve destek almak gibi yaşam tarzı değişikliklerini içerir.
Nasıl Şeker Bağımlısı Olunur?
Şeker bağımlılığı genellikle birkaç faktörün etkileşimiyle gelişir. Bunlardan biri beyindeki ödül merkezinin bünyemize olan etkisidir. Şeker tüketimi, beyindeki ödül ve zevk merkezlerini aktive eder, dopamin salınımını artırır ve hoş bir duygu verir. Bu duygu kişileri yeniden aynı yolu izlemeye yöneltir.
Yüksek oranda şekerli beslenme tarzı insülin salınımını arttırarak insülin direnci oluşumu ve hipoglisemi atakları ile şeker tüketimi isteğini arttırır, kontrolsüz şeker tüketimine katkı sağlar.
Şeker candida denilen maya türünün temel besin kaynağıdır, vücutta candida artışı şeker tüketme isteğini arttırır.
Bir diğer faktör ise şekerli yiyeceklerin tüketiminin zamanla alışkanlık haline gelmesi bu hastalığın da gün geçtikçe şeker bağımlılığı haline dönüşmesidir. Örneğin ders çalışırken veya bilgisayar başında iş yaparken sürekli şekerli yiyecekler tüketiyorsanız bir noktadan sonra o gün yeme isteği duymasanız dahi şartlanmanız sonucunda her bilgisayar başına oturduğunuzda şekerli yiyecekler tüketme ihtiyacı hissetmeye başlarsınız. Bunun uzun süre devam etmesi de şeker bağımlılığını doğurabilir.
Stres ve duygusal faktörler de şeker bağımlılığının oluşmasında rol oynayan etkenler arasındadır. Duygusal açlık ve yetersiz stres yönetimi kişileri şekerli gıdaları tüketmeye ve böylelikle dengesiz duygu durum anlarında şekerli gıdalar tüketilerek vücuttaki hormonları harekete geçirmeye yöneltebilir.
Biorezonans İle Şeker Bağımlılığı Nasıl Tedavi Edilir?
Biorezonans bütünsel yaklaşım felsefesi kapsamında değerlendirilen ve uygulanan bir terapidir.Kişiye özel tedavi protokolü oluşturma imkanı sunan biorezonans terapilerinde ilk islem bağımlılığa neden olan etkenleri bulmaktadır. Gerekli kan tetkikleri ile bu etkenler tespit edilir ve hekiminizin uygun gördüğü seans aralıkları ve süresiyle bunları ortadan kaldırmayı hedefler. Bununla birlikte biorezonans terapileri bağırsak geçirgenliği ve florasını destekleyip seratonin salgılanmasını artırarak dışarıdan yapay tetikleyicilere ihtiyac kalmadan kisinin mutluluğunu stabil tutar. Biorezonans terapileri ile şeker isteğinin azaltılması mümkündür.
Biorezonans terapileri kişiye özel plananlanan terapilerdir. Dolayısıyla herkesin ihtiyaç duyduğu seans sayısı ve süresi farklılık gösterebilir. Biorezonans cihazları çok düşük radyodalgası frekansları ile çalışmakta olup yan etkisi söz konusu degildir.